29 Temmuz 2017 Cumartesi

İRAN SEFERİ "T.B.M.M TÜRKİYE-İRAN DOSTLUK GURUBU VE GÜZEL SANAT ESERİ SAHİPLERİ MESLEK BİRLİĞİ GESAM’IN TEBRİZ SERGİSİNE KATILDIK" Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı (AKSAV) Başkanlığı

İRAN SEFERİ
T.B.M.M TÜRKİYE-İRAN DOSTLUK GURUBU VE GÜZEL SANAT ESERİ SAHİPLERİ MESLEK BİRLİĞİ GESAM’IN TEBRİZ SERGİSİNE KATILDIK
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye-İran Parlamentolar Arası Dostluk Gurubu Başkanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı ve GESAM ile ortaklaşa düzenlenen “Uluslararası İran-Gesam Türk Sanatçıları Sergisi” 24-27 Mayıs 2017 tarihleri arasında, Tebriz Üniversitesi İslami Sanatlar Fakültesi Sergi Salonu’nda İranlı sanatseverlerle buluştu. Sergiye Türkiye’den 110 sanatçı eserleriyle katılım sağladı. GESAM üyesi 30 sanatçı serginin açılışında hazır bulundu. Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı Başkanı Sayın İlhami Nalbantoğlu da Tebriz’deki sergiye katılanlar arasında yer aldı.
24 Mayıs 2017 günü Tebriz Üniversitesi İslami Sanatlar Fakültesi Konferans Salonu’nda sergi öncesi bir Çalıştay gerçekleşti. Tebriz Üniversitesi Rektör Yardımcısı’nın açılış konuşmasıyla başlayan Çalıştay’a Türkiye’nin Tebriz Konsolosu, Azerbaycan’ın Tebriz Konsolosu ve GESAM Genel Sekreteri birer konuşma ile katılım sağladılar.
Sergi açılışı öncesi yapılan Çalıştay, Kur’anı Kerim ve İran Ulusal Marşı’nın okunması ile başladı. Ardından kürsüye gelen Tebriz Üniversitesi Rektör Yardımcısı yaptığı konuşmada Türk-İran ilişkilerinin geçmişi ve günümüzdeki durumuna değinerek, iki kadim dost ülkenin yüzyıllardır süren bu iyi komşuluk ilişkilerinin gelecekte de süreceğine olan inancını belirtti.
Türk sanatçılarını İran’da görmekten Tebriz Üniversitesi olarak duydukları memnuniyeti dile getiren Rektör Yardımcısı, iki ülke sanatçıları arasında ilk kez görülen bu dayanışmanın geliştirilerek gelecek kuşaklara taşınması için her iki ülkeye de bazı görevlerin düştüğünü, Üniversite olarak üzerlerine düşen görevi yapmaya hazır olduklarını ifade etti.. En kısa zamanda İranlı sanatçıların da Ankara’da bir etkinliğe katılmaları konusunda bir davet beklediklerini dile getirdi.
Bu konuşmanın ardından kürsüye gelen Türkiye’nin Tebriz Konsolosu, Türk-İran ilişkilerinin geçmişine değinerek, iki ülke arasındaki ilişkilerin gelecekte daha iyi noktalara taşınacağı hususunda Türkiye olarak gerekeni yapmaya hazır olduklarını belirtti.
Tebriz Üniversitesi Rektör Yardımcısının talebi doğrultusunda Türkiye olarak en kısa bir sürede İranlı sanatçıların Ankara’da bir sergi açmaları hususunda gerekeni yapacaklarını dile getirdi. GESAM’ın iki ülke arasındaki kültürel ve sanatsal alandaki ilişkilerin geliştirilmesi adına yaptıkları bu girişimi olumlu karşıladıklarını belirterek teşekkür etti.
Daha sonra kürsüye gelen Azerbaycan’ın Tebriz Konsolosu, Türk-İran-Azerbaycan ülkelerinin dost ve kardeş ülkeler olduklarını, bu ilişkilerin daha da ileri noktaları gelmesi konusunda Azerbaycan’ın da kendilerine düşen her türlü görevi yerine getireceklerini, bu tür kültürel ilişkilerin geliştirilmesine katkı sağlayacaklarını belirtti. Bu konuşmaların ardından kürsüye gelen GESAM Genel Sekreteri Nezih Demirtepe, Türk Sanatçılarına böyle bir fırsatı sağladıkları için Tebriz Üniversitesi Rektörlüğüne ve İran’ın Ankara Konsolosluğuna, Tebriz Üniversitesi İslami Sanatlar Fakültesi Dekanlığına teşekkür etti.
Türk Heyeti adına kürsüye gelen Dr. Ahmet Cebeci, Türk-İran ilişkilerinin geçmişi ve geleceği üzerine bir değerlendirme yaparak; 1071 Yılında büyük Komutan Alparslan’ın Anadolu’nun kapılarını Türklere açmasıyla, Türk-İran toplumlarının Selçuklular Devleti’nin bir çatısı altında yer aldıklarını, daha sonraki gelişmeler doğrultusunda ayrılarak iki komşu devlet olduklarını, tarihin derinlikleri içinde zaman zaman çeşitli gerginlikler yaşanmasına karşın pek çok alanda ortak noktalarının bulunması nedeniyle dost ve komşu iki ülke olarak yaşadıklarını ifade etti.
Konuşmaların tamamlanmasının ardından GESAM Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Sekreteri Nezih Demirtepe, temsil ettiği GESAM adına İran Konsolosluğuna,Tebriz Üniversitesi Rektörlüğüne, Türkiye’nin Tebriz Konsolosluğuna, Azerbaycan’ın İran Konsolosluğuna birer armağan takdim ederek, bu etkinlikten ötürü GESAM ve eserleri sergilenen sanatçılar adına Türk teşekkürlerini bildirdi.
Çalıştay’ın sona ermesinin ardından serginin açılışına geçildi. Tebriz İslami Sanatlar Fakültesi’nin donanımlı sergi salonunda yüzden fazla Türk sanatçının eseri İranlı sanatseverlerle buluştu. Yoğun bir kalabalık, büyük bir ilgi vardı. Sanatsever İranlılar ilgi duydukları, dikkatleri çeken eserlerin başındaki sanatçılardan bilgi aldılar, fotoğraf çektirdiler, duygularını belirttiler, fikir ve düşüncelerini ifade ettiler.
İki ülke sanatçıları arasında iletişim ve dayanışma fırsatı doğdu, Türk ve İranlı sanatçılar birbirlerinden iletişim bilgileri alış-verişinde bulundular.
Aynı günün akşamı, Tebriz’in restorasyonu yapılmakta olan tarihi mekanlarından birinde Tebriz Üniversitesi Rektörlüğü’nün Türk sanatçılar onuruna verdiği bir yemek vardı. Rektör’ün de katıldığı bu yemeğe Türk sanatçılar, İranlı sanatçılar, İslami Sanatlar Fakültesi öğrencileri ve geniş bir sanatsever kitlesi katılım sağladı.
Tebriz Üniversitesi Rektörü yapmış olduğu konuşmada, Türk-İran ilişkilerine değinerek GESAM tarafından atılan bu ilk adımın sanat alanında gelecekte daha büyük bir yapıya kavuşması dileğinde bulundu. Bunun için üniversite olarak üzerlerine düşen görevi yapacaklarını belirtti. Kendisi’nin sıklıkla Türkiye’ye çeşitli nedenlerle geldiğini, bir gelişinde de Konya’yı görmek, Mevlana’yı ziyaret etmek istediğini belirtti. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar süren bu yemekte daha sıcak, daha içten, daha samimi bir ortam paylaşıldı.
Ertesi gün sıra gezilmesi ve görülmesi gereken yerler için program yapılmıştı. Bunların başında Şairler Mezarlığı, Mavi Cami, Kapalıçarşı, Cuma Camii, El Gölü ve müzeler geliyordu.
Türkçeyi izlediği Türk televizyonlarındaki dizilerinden öğrendiğini söyleyen Rehberimiz Nazlı Hanımın güzel Türkçesiyle bu ilginç ve önemli tarihi mekanları görmek ve bilgi edinmek için yollara düştük.
İlk durağımız Mavi Cami oldu. Nazlı Hanım’ın anlattığına göre, Mavi Cami, adını süslemelerinde kullanılan çinilerden alıyormuş. Bu çinilerden dolayı bu camiye “İslamın Turkuvazı” da deniyormuş. 15. Yüzyılın ortalarında yapıldığı bu cami geçirdiği depremler yüzünden büyük hasar görmüş. Bu hasarlar büyük bir titizlikle aslına uygun olarak yeniden yapılmış. Bu caminin bir özelliği de “Allah” adının 1001 kez yazılmış olmasıymış.
Türk sanatçılarının bayan temsilcileri rehberimiz Nazlı Hanım’ı bir an evvel Kapalıçarşı’ya götürmesi için sıkıştırıyorlardı. Yoğun program gereği Nazlı Hanım buraya birkaç saatlik bir zaman ayırabildi. Bu yüzden büyük bir telaşla Kapalıçarşı’ya girdik. Bir yandan da kaybolma endişesi taşıyorduk. Haksız da değildik, Dünyanın en büyük kapalı çarşısı burası. Tebriz’in İpek Yolu’nun kavşak noktasında bulunması, böyle bir gereksinim doğurmuş. İçinde 8 bin civarında dükkanın olduğu bu çarşıda her ürünün bölümü ayrı. Kuyumcular, halıcılar, gümüşçüler, baharatçılar, ayakkabıcılar ayrı bölümde.
Tebriz Kapalıçarşısı, İran’ın UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne giren enden eserlerinden birisi. Kapalıçarşının tavan yüksekliği İstanbul’daki Kapalıçarşının tavanından yüksek, ancak koridorları daha dar. Burada gördüğümüz ve yağlıboya bir tablo zannettiğimiz esere dokununca ancak halı olduğunu anlayabildik.
Dünyada sadece İran’da olduğu söylenen “Şairler Mezarlığı”na sıra gelmişti. Dünya’nın sayılı şairleri arasında yer bulan Şehriyar başta olmak üzere İranlı şairler, yazarlar, bilim insanları ve mutasavvıfların sayıları 500’ü bulan mezarlarını burada görmek mümkün. Şehriyar’ın 1988 yılında vefatı üzerine 18 Eylül tarihi her yıl kutlanan “Milli Şiir Günü” ilan edilmiş.
Modern ve çağdaş bir mimari tarzda buraya “Şairler Anıtı” dikilmiş, anıtın içinde başta Şehriyar olmak üzere İran’ın tüm ünlü şairlerinin heykelleri, özgeçmişleri ve eserlerinden örnekler yerleştirilmiş. Anıtın çevre düzenlemesi henüz tamamlanmamış.
Çok eski tarihlerde yapıldığı söylenen ve önünde küçük bir havuzu olan “Kaçar Sarayı” nın havuzu, Rıza Şah Pehlevi döneminde restore edilerek onarılmış, önündeki havuz binanın çevresini saracak şekilde büyütüldükten sonra adı da “El Gölü” olarak değiştirilmiş. El yani halk, önceden Şah’a ait olan göl, halkın hizmetine sunulmuş. Bir nevi sosyalleşme hareketi. Gölün ortasında kalan ve restoran olarak kullanılan Saray kıyıya bir yolla bağlanmış.
Gölün içinde küçük kayıklarla gezinti yapılabiliyor. Hafif dalgalı, bu dalganın yapay mı doğal mı olduğu konusunda bir karar vermekte zorlandık. Çevresinde yeşillikler içinde parklar, bahçeler, oturma alanları, yürüyüş yolları var. Havanın çok sıcak olmamasına karşın tüm alanlar dolup taşıyordu.
Türk Heyeti’nin kadın sanatçıları, Kapalıçarşı gezisinden istedikleri alışverişi zaman darlığı yüzünden yapamamışlardı. Bu yüzden Rehberimiz Nazlı Hanım’ı sıkıştırıyorlardı, bizi alış-veriş merkezlerine götür diye. Nazlı Hanım onları kırmıyor, her seferinde bir fırsat yaratıyordu.
Türkiye’deki “Ihlara Vadisi”ni andıran bir vadinin içinde Dünya’da bir benzerinin olmadığı söylenen “Kaya Evleri” var. Bu evler, kaya içine oyulmuş yaklaşık on odadan oluşuyor. Modern araçlarla donatılmış. Dünya’nın her yerinden insanlar buraya konaklamaya geliyor. Gördüğü büyük ilgiden ötürü her zaman dolu. Rezervasyon yaptırmak için uzun süreler beklemek gerek.
Bazı kısımlarının tuğla ile yapılmış olmasından ötürü UNESCO burayı Dünya Kültür Mirası listesine almayı uygun görmemiş.
Tebriz’de Türkçe konuşuluyor, ne var ki kimileri Türkçe bildikleri halde konuşmaktan çekiniyor gibi bir izlenim edindik. Bunun diplomatik bir yaklaşım olduğu izlenimi edindik. Aynı durum kimi esnaf tarafından da uygulanıyordu. Başlangıçta Türkçe konuşmayıp, pazarlığın iyice kızıştığı sırada bülbül gibi Türkçe konuşan esnaf bizi şaşırtmadı.
Tebriz’de ve Urumiye’deki Türk lokantalarının çokluğu dikkatimizi çekti. Hacıbaba’dan Urfa Sofrası’na kadar değişik isimlerdeki lokantalarda verilen nitelikli hizmet, kaliteli ürün koltuklarımızı kabarttı.
GESAM, Türkiye’deki diğer meslek kuruluşlarından bir adım öne çıkarak Türk sanatını kapalı bir topluma tanıtmak adına bir kapı araladı. Bu adımın desteklenmesi, aralanan bu kapının ardına kadar açılabilmesi, daha ileri noktalara taşınması için ilgili kurum ve kuruluşlarımızın gerekli olan ekonomik desteği vermeleri gerekiyor.
GESAM, sınırlı ekonomik olanakları ile bir zoru başarmıştır. Çoğunluğu yürekli Türk kadını olan sanatçıları ile birlikte Türkiye’ye göre koşulları daha sınırlı olan bir ülkeye giderek Türkiye Cumhuriyeti’nin modern ve çağdaş yüzünü gösterme başarısını sağlamıştır.
GESAM’ın yöneticilerini, bu etkinliğe bizzat katılım sağlayan, eserlerini gönderen sanatçılarımızı, her aşamada emeği geçen ilgilileri kutluyoruz.
Türkiye Güzel Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birliği GESAM’ın öncülüğünde İran’ın Tebriz Kentinde açtığımız serginin ardından İran’da yoğun olarak Türkmenlerin yaşadığı Urumiye kentine gitmek üzere Tebriz’den karayolu ile hareket ettik. Tebriz, İran’ın en önemli sanayi şehirlerinden biri, yol boyu sanayi tesislerinin yakınından geçtik.
Urumiye sınırları içinde Dünyanın üçüncü büyük tuz gölü olan Urumiye Gölü var. Urumiye Gölü, Van Gölü’nün üç katı büyüklükte. Van Gölü’nün masmavi sularını burada görmek mümkün değil. Dünyadaki her tuz gölü gibi, işlevini bitirince kurumak bunun da kaderi. Uçsuz bucaksız, griye dönüşmüş mavi sularının çekildiği boş araziler dikkatimizi çekiyor. Çevresinde ağaçlık, yeşillik şöyle dursun yaprak bile görmeniz çok zor. Nedeni belli tuz. Tuzlu topraklar çorak olmaya mahkum. Bunca büyük arazinin tarıma uygun olmaması çok acı verici.
Gölü besleyen nehir ve çayları barajlara yönlendirmişler, bir nevi bu kaderi kendileri belirlemişler. Tuzlu olmasının bir başka olumsuz yanı da içinde canlı barındırmaması. Ulaşım ya da turistik amaçlı araçlar da burada yok.
Eskiden Van Gölü üzerinde, yerleşim birimlerini dolaşan ulaşım araçları vardı. Şimdilerde ise Tatvan-Van Feribotu olduğu gibi içinde de dünyaca ünlü İnci Kefalimiz var en azından.
Urumiye Gölü’nün tuzdan başka bir artı değeri yok. Üzerinde göl ulaşımı olmadığı için üç tane kocaman köprü yapmışlar, ulaşım gereksinimlerini kara yolu ile yapıyorlar.
Urumiye Şehri, sanki Gaziantep ya da Kahramanmaraş veya Van, doğal olarak herkes Türkçe konuşuyor. Çok büyük olmasa da yeşil alanlar ve parklar var burada. Bizim Ankara’daki Gençlik Parkı’nı çağrıştıran o kadar büyük olmasa da eğlence mekanları var.
Urumiyede lokantaların çokluğu dikkati çekiyor, bunların arasında “Türk Döneri”, “Hacıbaba”, “Urfa Sorası”, “Adana Kebabı” yasak olmasına karşın Türkçe isimleri sıkça görmek mümkün. Bir de nargile içme mekanları var. Sıklıkla genç kızların, genç erkeklerin gittikleri dinlenme mekanları. Tıklım tıklım dolup taşıyor.
Genç kızlar çok bakımlı, makyajlı, altlarında arabaları, elerinde en gelişmiş telefonları ile akşamın ilerleyen saatlerine kadar nargile keyfini çıkarıyorlar. Urumiye’de araba kullanan bayanların sayısı oldukça fazla.
Kentin merkezi yerlerinde binalaın çoğunluğu tuğladan yapılmış. Kenarlarda çok katlı, beş yıldızlı otelleri görmek mümkün.
Yemeklerin çoğunluğu et üzerine. Etleri oldukça lezzetli. Genetiği değiştirilmiş ürünler henüz oralara ulaşamamış. Cilo Kebap en ünlü yemekleri, Biraz modernize edilmiş, bizim Adana Kebap’a özenmişler. Adana Kebap’ın yanında az miktarda bulgur pilavı olurken Cilo Kebap’ın yanında bol miktarda safranlı Bersani pirinci var.
Cilo Kebap eskiden elle yenilirmiş, bu konuda kendilerini geliştirmişler, artık çatalla yiyorlar. Kimi yerlerde Cilo Kebapa tavuk eti de eklemişler. Altı kavak üstü şişhane gibi, altı tavuk, üstü kırmızı et. Modernize etmiş olmalılar.
Kerevetli yemek mekanları var, ayakkabılarını çıkarıp kerevete uzanıyorlar, altında ısıtıcısı olan yemekler geliyor biraz yiyor, biraz yatıp uyuyorlar.
Bizim Ahlat’ta da Van Gölü’nün kıyısındaki kumsala tahtırevan koymuşlardı, duruyor mu bilmiyorum.
Çayı ile ünlü olan İran’da, çaylar Kapalıçarşı’da çuvalla satılırken, otellerin kahvaltılarında poşet çayla işi basite indirgemişler. Çay hasretimiz depreşince kendimizi hamamdan çayhaneye dönüştürülen bir mekana attık. Varil büyüklüğündeki semaverden İstanbul Türkçesi konuşan genç kızların elinden doyasıya çay içme fırsatı bulabildik. Bol bol da resim çektik tabi.
İstanbul Türkçesi konuşan İran güzeli kıza “Bu güzel Türkçeyi İstanbul’da mı öğrendin” diye sorduğumda yanıtı ilginçti.
Buradaki herkes güzel Türkçe konuşmayı Türk dizilerinden öğreniyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder