12 Ağustos 2017 Cumartesi

UNUTAMADIKLARIM “Ahlat Kültür Haftası” ve Ahlat Şenlikleri (İlhami NALBANTOĞLU, Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı "AKSAV" Yönetim Kurulu Başkanı)

UNUTAMADIKLARIM
Kibrit kutusu gibi düzgün sıralanmış dükkanlarını, iki tarafı söğüt ağaçlarıyla kaplı yukarıdan parka doğru inen düzgün caddesini, kentin göle en hakim yerinde Kaymakam Kenan Aybek tarafından inşa ettirilmiş, Sürgün Şevket tarafından Yamlardan getirilmiş çimlerle donatılmış, doyumsuz mehtabın seyredildiği güzel parkını unutamıyorum.
Cafer’in lokantasında yediğim taskebap ve kızartmayı, İhsan Azap’ın demli çaylarını, Aziz’in Kahvesini, Yurttaş’ı, Yurttaş’ın Bando takımını, deniz bayramlarını, her deniz bayramında tüm dereceleri kazanarak göğsümüzü kabartan ve tüm kente doyumsuz hazlar yaşatar Naci Akpolat’ı unutamıyorum.
Demirci Hanifi’yi, Behçet Horasan’ı, Resimci İhsan’ı, İmamoğlu İdiris’i, Gardiyan İsmail’i, Acem Celal’i, Keçi İsmail’i, Mecit Usta’yı, Çelebi’yi, Pilot’u, Cafer’in Ali’yi, Ali Koca’yı, Simsar Yusuf’u, Simsar, Selim’i, Durak Usta’yı, Turan Usta’yı, Niyazi Usta’yı,  Abdullah Nalbant Usta’yı, Muhtar Abdurrahman’ı, Berber İdiris’i, Yunus’un Şevket’i, Mustafa Kara’yı, Halil Çavuş’u, Dellal Yaşar’ı, Çöpçü Memduh’u, Kalaycı Hüseyin’i, Terzi Kadri’yi,  Kuyumcu  Ahmet’i, Halil Demir’i, Ziraatçi suat’ı, Doktor Kemal Süzer’i, Savcı Oktay İrdem’i, Şeyh Cesim’i, Kaymakam Mecit Sönmez’i, Yusuf Bey’i, İsa Efendi’yi, Mahmut Hoca’yı, Mevlüt Aydoğan’ı, Devlikli Hilmi’yi, Nalbant Mahmut’u, Kasap Musa’yı, Sebzeci Abbas’ı, Dondumacı Hüseyin’i, Toso Ahmet’i, Akro Mecit’i, Hulusi’yi, Garmuçlu Rüstem’i, Defçi Abdi’yi, Laz Memed’i, Veziro’yu, Aşçı Nusret’i, Şoför Baki’yi, Fırıncı Ein’i, Kor Ömer’i, Hasan Onbaşı’yı, Tunuslu Hamdi’yi, Kahveci Ziya’yı, Tahsildar Hüsamettin’i, Musa Yorulmaz’ı,  Hacıderviş’in Memed’i, Golot İbrahim’i, Ateş Osman’ı, Deli Şükrü’yü, Kahveci Yaşar’ı, Davaz’ı, Küçük Memed’i,  Gando’nun Osman’ı, Gado Hoca’yı, Reşat Çavuş’u, Dırtık’ın Bekir’i, Komsöken Ali’yi, Ejder Gemalmaz’ı, Şoför Yaşar’ı, Yaşar Gemalmaz’ı, Cemil Dayı’yı, Kamil Dayı’yı, Topal Muzaffer’i, Celal Sümer’i, Kürümoğlu’nu, Aslı’nın Ahmed’i, Koğozlu Aslan’ı, Rabia Teyze’yi, Süslü Memed’i, Tahsin Usta’yı, Dr.Nurettin’i, Dr.Nevzat’ı, Resul Çavuş’u, şiir sevenlere ve sanattan anlayanlara doyumsuz hazlar tattıran büyük şair Kazgöl’ü unutamıyorum.
Hanik’i, Hulik’i, Yoğurtyemez’i, Develik’i, Koğoz’u, Abdurahman Gazi’yi,  Soru’u, Merdembaba’yı, Sultanseyit’i, Aktaş’ı, Sütey’i, Bıhbıcık’ı, Çarho’yu, Karga Çayı’nı, Harabaşehir’i, Guştuyan’ı, Cizirok’u, Nazik Gölü’nü, Purhus’u, Kers’i, Madavans’ı, öğretmenlik yaptığım Mezik’i unutamıyorum.
Elcevaz ile yapılan maçlardaki heyecanları, Malazgirt’te verdiğimiz müsamereyi, Bitlis’te en kötü koşullarda kaldığımız öğrenci evlerini unutamıyorum.
Unutamadıklarım sadece bunlarla sınırlı değil, gözümü açıp gördüğüm ve yirmi yıl topraklarında yoğrulduğum, zengin bir kültürün izlerinden beslendiklerim bu kadar değil elbette.
Telden yaptığım arabamı, ağaçtan yaptığım cambaz’ımı, makaradan yaptığım şeytan arabasını, bir türlü çevirmeye doyamadığım çemberimi, buralarda adına topaç denilen deneme’mi, trampetimi, karpuz kabuğundan yaptığım arabamı, beş yaşımdayken denizde boğulduğumu, denizden bir genç kız tarafından çıkarıldığımı, onbeş yaşımdayken evden
kaçtığımı, aşkın ne olduğunu bilmediğimi, sıra arkadaşım Selnur ile bir üst sınıftaki Kirbe’nin aşklarının, küçük bir kentte ne kadar büyük yankı uyandırdığını unutamıyorum.
Kış aylarında, ailelerimizden gizli gizli yıkandığımız Karakol Çeşmesi’ni, iskeleye yanaşan  vapurlara binmek için itişip kakışımızı, iskeleden ayrılan vapur’un halatına yapışıp bir süre açıldığımızı, Ahlat Şenliklerini, Yar Kardeşlerin konserlerini unutamıyorum.
Dönemin Belediye Reisi’nin yolun iki yanındaki söğüt ağaçlarını neden kestiğini, Ahlat Şenliklerini yapmaktan neden vazgeçtiğini, Muzaffer Sayın’ın entelektüel bakışını, son dönemlerde leş kargalarının yem kapmak için tepinmelerini, onurlu ve haysiyetli insanların kenara çekilip, vurguncu, talancı, dalavere dümenci, hazıra konmacı, başkasının emeğine ipotek konmacı, açgözlerin meydanlarda nasıl cirit attıklarını unutamıyorum.
Ahlat Şenliklerinin  açığını kapatmak, yerini doldurmak için bizzat başlattığım “Ahlat Kültür Haftası” nın, sadece kentte değil bölgede yaratmış olduğu coşkuyu unutamıyorum.
Unutamadıklarım daha çok şey var, ancak bunları buraya sığdırmak mümkün görünmüyor. Ama asıl önemli olan bunları hatırlayacak kaç kişinin kalmış olmasıdır.
Tarih tekerrürden ibarettir diyorlar ya, bunları ben unutamıyor muşum kime ne!..
Öyle değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder