UNUTAMADIKLARIM
Kibrit
kutusu gibi düzgün sıralanmış dükkanlarını, iki tarafı söğüt ağaçlarıyla kaplı
yukarıdan parka doğru inen düzgün caddesini, kentin göle en hakim yerinde
Kaymakam Kenan Aybek tarafından inşa ettirilmiş, Sürgün Şevket tarafından
Yamlardan getirilmiş çimlerle donatılmış, doyumsuz mehtabın seyredildiği güzel
parkını unutamıyorum.
Cafer’in
lokantasında yediğim taskebap ve kızartmayı, İhsan Azap’ın demli çaylarını,
Aziz’in Kahvesini, Yurttaş’ı, Yurttaş’ın Bando takımını, deniz bayramlarını,
her deniz bayramında tüm dereceleri kazanarak göğsümüzü kabartan ve tüm kente
doyumsuz hazlar yaşatar Naci Akpolat’ı unutamıyorum.
Demirci
Hanifi’yi, Behçet Horasan’ı, Resimci İhsan’ı, İmamoğlu İdiris’i, Gardiyan
İsmail’i, Acem Celal’i, Keçi İsmail’i, Mecit Usta’yı, Çelebi’yi, Pilot’u,
Cafer’in Ali’yi, Ali Koca’yı, Simsar Yusuf’u, Simsar, Selim’i, Durak Usta’yı,
Turan Usta’yı, Niyazi Usta’yı, Abdullah
Nalbant Usta’yı, Muhtar Abdurrahman’ı, Berber İdiris’i, Yunus’un Şevket’i,
Mustafa Kara’yı, Halil Çavuş’u, Dellal Yaşar’ı, Çöpçü Memduh’u, Kalaycı
Hüseyin’i, Terzi Kadri’yi, Kuyumcu Ahmet’i, Halil Demir’i, Ziraatçi suat’ı,
Doktor Kemal Süzer’i, Savcı Oktay İrdem’i, Şeyh Cesim’i, Kaymakam Mecit
Sönmez’i, Yusuf Bey’i, İsa Efendi’yi, Mahmut Hoca’yı, Mevlüt Aydoğan’ı,
Devlikli Hilmi’yi, Nalbant Mahmut’u, Kasap Musa’yı, Sebzeci Abbas’ı, Dondumacı
Hüseyin’i, Toso Ahmet’i, Akro Mecit’i, Hulusi’yi, Garmuçlu Rüstem’i, Defçi
Abdi’yi, Laz Memed’i, Veziro’yu, Aşçı Nusret’i, Şoför Baki’yi, Fırıncı Ein’i,
Kor Ömer’i, Hasan Onbaşı’yı, Tunuslu Hamdi’yi, Kahveci Ziya’yı, Tahsildar
Hüsamettin’i, Musa Yorulmaz’ı,
Hacıderviş’in Memed’i, Golot İbrahim’i, Ateş Osman’ı, Deli Şükrü’yü,
Kahveci Yaşar’ı, Davaz’ı, Küçük Memed’i,
Gando’nun Osman’ı, Gado Hoca’yı, Reşat Çavuş’u, Dırtık’ın Bekir’i,
Komsöken Ali’yi, Ejder Gemalmaz’ı, Şoför Yaşar’ı, Yaşar Gemalmaz’ı, Cemil
Dayı’yı, Kamil Dayı’yı, Topal Muzaffer’i, Celal Sümer’i, Kürümoğlu’nu, Aslı’nın
Ahmed’i, Koğozlu Aslan’ı, Rabia Teyze’yi, Süslü Memed’i, Tahsin Usta’yı,
Dr.Nurettin’i, Dr.Nevzat’ı, Resul Çavuş’u, şiir sevenlere ve sanattan
anlayanlara doyumsuz hazlar tattıran büyük şair Kazgöl’ü unutamıyorum.
Hanik’i,
Hulik’i, Yoğurtyemez’i, Develik’i, Koğoz’u, Abdurahman Gazi’yi, Soru’u, Merdembaba’yı, Sultanseyit’i,
Aktaş’ı, Sütey’i, Bıhbıcık’ı, Çarho’yu, Karga Çayı’nı, Harabaşehir’i,
Guştuyan’ı, Cizirok’u, Nazik Gölü’nü, Purhus’u, Kers’i, Madavans’ı, öğretmenlik
yaptığım Mezik’i unutamıyorum.
Elcevaz
ile yapılan maçlardaki heyecanları, Malazgirt’te verdiğimiz müsamereyi,
Bitlis’te en kötü koşullarda kaldığımız öğrenci evlerini unutamıyorum.
Unutamadıklarım
sadece bunlarla sınırlı değil, gözümü açıp gördüğüm ve yirmi yıl topraklarında
yoğrulduğum, zengin bir kültürün izlerinden beslendiklerim bu kadar değil
elbette.
Telden
yaptığım arabamı, ağaçtan yaptığım cambaz’ımı, makaradan yaptığım şeytan
arabasını, bir türlü çevirmeye doyamadığım çemberimi, buralarda adına topaç
denilen deneme’mi, trampetimi, karpuz kabuğundan yaptığım arabamı, beş yaşımdayken
denizde boğulduğumu, denizden bir genç kız tarafından çıkarıldığımı, onbeş
yaşımdayken evden
kaçtığımı,
aşkın ne olduğunu bilmediğimi, sıra arkadaşım Selnur ile bir üst sınıftaki
Kirbe’nin aşklarının, küçük bir kentte ne kadar büyük yankı uyandırdığını
unutamıyorum.
Kış
aylarında, ailelerimizden gizli gizli yıkandığımız Karakol Çeşmesi’ni, iskeleye
yanaşan vapurlara binmek için itişip
kakışımızı, iskeleden ayrılan vapur’un halatına yapışıp bir süre açıldığımızı,
Ahlat Şenliklerini, Yar Kardeşlerin konserlerini unutamıyorum.
Dönemin
Belediye Reisi’nin yolun iki yanındaki söğüt ağaçlarını neden kestiğini, Ahlat
Şenliklerini yapmaktan neden vazgeçtiğini, Muzaffer Sayın’ın entelektüel
bakışını, son dönemlerde leş kargalarının yem kapmak için tepinmelerini, onurlu
ve haysiyetli insanların kenara çekilip, vurguncu, talancı, dalavere dümenci, hazıra
konmacı, başkasının emeğine ipotek konmacı, açgözlerin meydanlarda nasıl cirit
attıklarını unutamıyorum.
Ahlat
Şenliklerinin açığını kapatmak, yerini
doldurmak için bizzat başlattığım “Ahlat Kültür Haftası” nın, sadece kentte
değil bölgede yaratmış olduğu coşkuyu unutamıyorum.
Unutamadıklarım
daha çok şey var, ancak bunları buraya sığdırmak mümkün görünmüyor. Ama asıl
önemli olan bunları hatırlayacak kaç kişinin kalmış olmasıdır.
Tarih
tekerrürden ibarettir diyorlar ya, bunları ben unutamıyor muşum kime ne!..
Öyle değil
mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder